HeR ÇoCuK BiR ÇiÇeKTiR

7 Yas - ikinci Bunalim Donemi

7 Yaş - İkinci Bunalım Dönemi 


İkinci kaprisler döneminde çocuk kendini çeviren so­mut dünyaya hükmetmek sevdasındadır. Bu yaşta çocuk okula gider, ailesi içerisinde

Bu dönemin diğer adlan, "Hürriyete karşı ikinci atı­lım", "Yedi yaş bunalım dönemi", "İkinci kaprisler döne­mi", "Sosyal benliği keşfetme aşaması"dır. Başlama ve bitme zamanları için hatırda kalması kolay pratik tarif şu şe­kilde yapılabilir. Çocuğun ilkokul birinci sınıfa başlamadan, ilkokul ikinci sınıfa geçene kadar ki zaman içerisinde kendi­sini gösterir. Tabii bu dönemler bıçakla kesilmiş gibi tam olarak ay ve günlerle belirlenemez. O ülkenin tabiat şartla­rından tutunuz da, çevrenin yapısı, şehir ve köy çevresi, ailenin sosyal yapısı, çocuğun sosyal temaslar­la karşılaşma yoğunluğu vd. bu bunalım dönemlerine gir­mesinde ve onlardan bir an önce çıkmasında etkilidirler. Ülkemiz için ikinci bunalım dönemi yıllarını çocuğun 6.5 yaşı ile 8 yaşı arası olarak söylemek mümkün ise de biraz taşma gözlenebilir, yani 7-8.5 yaşlarına da kayabilir. Söylediğimiz gibi pek çok psikososyal olaylar bu yaşların tespitinde önemlidir. Çocuğun yaşadığı sosyal şartlar burada önemlidir. Zaten dönemin ismi de ortalama bir deyişle "7 yaş sendromu "olarak belirlenmiş bulunmaktadır.

 

Bu dönemde çocuk sosyal benliğini keşfeder. Ben ki­mim, etrafımdaki bireyler kimdir, benimle onlar arasındaki mesafe nedir? Çocuk bu devrede sosyal bir varlık olarak toplum içerisindeki yerini alma krizi içerisindedir. İnsanın adaptasyonu için bu da önemli bir evredir. Bireyin sos­yal ve asosyal bir tutum ve davranışa yönelmesi, iyi, yeterli ve dengeli insanî münasebetler becerisi kazanabilmesi iste­niliyorsa bu ikinci kriz dönemini, sosyal benliği keşfet­me yıllarını ailenin iyi değerlendirmesi ve çocuğunu uy­gun yönlendirebilmesi gereklidir. İlkokul 1. sınıf öğretmenleri­nin bu konuda önemliden de öte üstün rolleri vardır. Devle­tin bu öğretmenlerin refahı konusunda da ayrı bir çaba sarfetmesi çocukların gelecekleri açısından gereklidir. Birinin refahı bir diğerine bağlıysa, önce o bir diğerinin refahı te­min edilmelidir. Kendisinin yardıma ihtiyacı olan bir birey diğerine nasıl yardım edecektir? Öyle ise çocuk refahı, çocu­ğun ileri yıllara iyi hazırlanabilmesi için önce bu işi yapa­cak olanların refah düzeyleriyle, psiko-sosyal sorunlarını halletmeleriyle doğru orantılı olacaktır. Sorunların çözümü için meseleye tek yönlü değil çok yönlü bakabilmek zorunluluğu vardır.

 

Öyle ise çocuğun yönlendirilmesi, refahı derken, buna direkt olarak etkili olacak faktörleri de bilmeli, meseleye tam bir yaklaşım sağlanmalıdır. Aksi takdirde gelip geçici küçük küçük tedbirlerle sorunun temelinden çözümlenebilmesi beklenmemelidir.

Bu dönemi çocuğun başarılı atlatamaması halinde sos­yal uyumsuzluk söz konusudur. İçe kapalı, dışa dönük tabir edilen-halkın bu şekilde tanıdığı- birerler türer. Düzeltilme­diği oranda uyumsuzluk hali giderek o bireyde kökleşecektir. Oysa bunu önlemek anne-baba, çocuğun sosyal çevre birey­lerinin zamanında alacakları ve istikrarlı bir şekilde devam edecekleri koruyucu tedbirler ile bu yaşlarda basitçe sağlanabilecektir.

Şimdi 7 yaş kriz dönemini yaşayan çocukların psi­ko-sosyal özellikleri ve başarılı uyumlarının esaslarını kısaca görelim:

 

İkinci karşı koyma bunalım dönemidir- Birinci bunalım dönemi sürekliydi (kesintisizdi), bu dönem de süreklidir (ke­sintisizdir). Yani çocuk bu krizden çıkana kadar kriz durmaksızın devam eder. Oysa bundan sonra görülecek olan kriz dönemi sürekli değildir, iyileşme, nüksetme saf­halarını gösterir. Bir ve ikinci bunalım dönemleri kısadır, ortalama olarak ikişer yıl diyebiliriz. Buna karşılık üçüncü bunalım dönemi 10-13 yıl sürecektir. (Ergenlik Dönemi)

 

Bu çağda zihin düzeyinde gelişmeler devam eder. Akıl ve ruh sağlığını oluşturan melekeler, psiko-motor güçlerin inşası sürmektedir. Ayrıca, bu arada yeri gelmişken belirt­mek de yarar vardır, bu dönemde çocuk mikrobik hastalıkla­ra, örneğin kabakulak hastalığına, iltihabî bir durum olan apandisite eğilimlidir. Hemen belirtmek isteriz bedensel has­talıkların ortaya çıkması da yine doğayla yakînen ilgilidir. Her mevsimin, her sosyal sınıfın, sosyal sınıf hastalık ilişkileri ise tıpta uzun za­mandan beri bilinen bir olaydır. Örneğin kabaca diyecek olursak zenginlerde şeker hastalığı, kalp hastalığının çok görünmesine karşılık, bunun karşıtı toplum kesiminde de mikrobik hastalıklar, infeksiyonlar, tüberküloz vd sık rastlan­maktadır. Hastalık türlerinde önemli farklılıklar bulunmakta­dır. Hangi hastalıkların hangi mevsimlerde ve hangi yaş gruplarında kendisini gösterebileceği de epidemik haritalar­da kendisini göstermektedir. Hatta ileri batı kültürlerinde hangi gün kaç kişinin öleceği bu şekilde küçük yanılgılarla bilinebilmekte ona göre tabut ve mezar hazırlanmaktadır. Hayat ümidi, hayatsal tablolar sayesinde oldukça yaklaşık olarak insan ömrünü bile söyleyebilmektedir.

 

Bu dönemde süratle beden gelişmesi de söz konusudur. Kızamık, su çiçeği, kulak iltihaplan da ek olarak ortaya çıkabilir. Çocuğun bünyesinin kuvvetli olması, dengeli besle­nebilmesi gereklidir. Ünlü bir söz vardır. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur diye. Bu nedenle vücudun sağlam olması psiko-sosyal gelişimi kolaylaştıracaktır. Bedensel ve psiko-sosyal iyilik halleri daima birbirleriyle etkileşim içerisindedir­ler.

 

İkinci kaprisler döneminde çocuk kendini çeviren so­mut dünyaya hükmetmek sevdasındadır. Bu yaşta çocuk okula gider, ailesi içerisinde olduğu gibi ilgi merkezi olmadı­ğını, birçok çocuklarla eşit olduğunu biraz acı bir şekilde keşfeder. Çocuğu el bebek gül bebek büyütmenin, nazlı büyüt­menin, ona sınırsız sevgi ve ilgi göstermenin, çocuğa iyilik olsun diye böyle davranmanın, sakıncaları çıkmaya başla­maktadır. Çıkış yolu çocuğun psiko-sosyal özelliklerini bile­rek dengeli yaklaşımlarda bulunmakla olacaktır. Böylece ev­de başrolü oynayan çocuk okulda, figüran değilse bile önemsiz bir rol olmak durumunda kalmışsa gerçekten sarsı­lır. Çocuk ilkokula başlamadan anaokullarında, bahçede ço­cuk gruplarıyla yeterli sosyal beceri ve kültür almış ise bu onun imdadına yetişecektir.

 

Çocuk ilk kriz döneminde olduğu gibi, kendilerine vasilik yapanlara karşı koymadan bu dönemde de hürriyetini elde edemez ve bu bunalım dönemini sağlıklı geçiremez. O dönemde görülen kaprisler bu dönemde de görülür ve aynı çarelere başvurularak çoğu zaman geçirilir. Örneğin 5 kura­lımız; sevgi, tolerans, otorite, sabır, inanma burada da ge­çerlidir. Anlaşamamazlıklar vardır. Çocuk nedeniyle aile an­laşmazlıkları, çocukların (kardeşlerin de) birbirleriyle kıskanç­lıklarından doğan anlaşmazlıklar, erkek çocuğun babasıyla olan güçlükleri olağandır. Her bunalım döneminin karakteristik özelliği enferiyorite duygusu (acizlik, aşağılık kompleksi denilen hal) bu dönemde de kendisini gösterir. Okula gitmesi kendisinde sarsıntı yapabilir, uyum da güçlükle karşılaşabilir. Anne ve baba da anlayışsız ve sert davranırlarsa bu kompleks daha şiddetli hâl alır. Belirtileri şunlardır:

 

1. İnsanların yanında tutuklaşırlar, rahat hareket ede­mezler,

2. Kekemelik başlayabilir, normal konuşurken kekeleyerek konuşmaya başlar,

3. Düzensiz hareketleri vardır, yemek, uyku, çalışma, okul, oyun saatleri vs. birbirine karışabilir, kendine iyi bir plân yapamaz, yapılan plânı uygulamakta güçlük çeker, is­tikrarsızlık baş plândadır,

4. Kararsız ve ürkek bakışları olur,

5. Belirsiz davranışlar,

6. Önüne geçilemiyen bir beceriksizlik,

7. Tikler...

 

Bunlar ruhî anlaşmazlık arttığı çocuk anlaşılamadığı, ona bilimsel yardım edilemediği ölçüde, sık sık tekrarlanır ve kökleşir.

 

Nasıl ki, bir bedensel hastalık halinde idrar tahlili, kan tahlili, röntgen çektirme, check-up vd. yapılıyor. Buralardan elde edilecek veriler hastalığı tayin ediyorsa, bu alanda belir­tilerden en önemlileri de yukarıda sayılan yedi madde ile karakterize edilebilir. Bunların mevcudiyetinin anlamı şudur: Hepsinin bir arada olması gerekmez, bir ve birkaçının olma­sı da teşhis için aynıdır. Bir tekinin bulunması yeterlidir, onu değerlendirebilme bakımından:

 

Sözgelimi "ey anne,baba ben ikinci bunalım dönemi içerisinde çok sıkılmaktayim, bu bunalımı atlatamıyacağım ümitsizliğe düştüm,size yalvarıyorum gücünüz yeterse benim imdadıma koşunuz, sizden yardım diliyorum, beni kurtarın" demektedir.

 

Bu belirtiler anne baba tarafından böyle yorumlanmalı ve bilimsel yardımlar kendisine ulaştırılmalıdır. En büyük yardım onu anlayabilmek ve özelliklerine uygun şekilde kendisine davranabilmektir, bu unutulmamalıdır.

 

Burada küçük bir uyarıda bulunmak isteriz. Kekemelik İle solaklık arasında ilişki vardır. İstatistikler her 15 çocuktan birisinin solak olduğunu ortaya koymuştur. Sözgelimi sınıfta herkesin içinde alaya alınmaları kekemeliğe neden olmaktadır. Solaklık bilindiği gibi beyinde yazı yazmayı idare eden merkezin beynin diğer yarı küresinde olmasıyla ilgilidir ve bu doğaldır. Doğuştandır, irsiyetle de ilgilidir. Solaklık bir kusur değildir. Sağ elini kullanacağına birinci plânda sol elini kullanmaktadır. Mesele bundan ibarettir. Bu sebeple solak olan çocuklara ailede ve okulda baskı yapılmamalıdır. Bu hal kekemelikten de başka daha pek çok psiko-sosyal sorunlar yaratabilir. Onun da sol elini kuvvetlendirmesi konusunda yardım etmek yerinde olur. Solak nice ünlü kişiler bulunduğunu hatırlamak lâzımdır. Mühim olan kişinin kendi değerleridir. Psiko-motor güçlerini iyi bir şekilde geliştirerek psiko-sosyal uyum sağlayabilmektir.

 

Bu ikinci bunalım döneminin çocukta yaratabileceği enferiyorite (acizlik kompleksi, halkın aşağılık kompleksi dediği hal) duygusu, çocuk 3 ncü bunalım dönemine girmeden kendiliğinden kaybolması gerekir. Bunun için son durak 12 yaştır (12 yaş bunalım dönemine girerken bitmiş olmalı).

 

İkinci kaprisler döneminde anne-baba, ebeveyn ve ço­cuğun sosyal çevre bireylerinin ona yardımları şöyle olabilir. Bunlara dair bazı esaslar şöyledir:

 

1. Çocuğa faydalı olduğunu ve kendine göre üstünlük­leri bulunduğunu gösterebilmesi için bir çare bulmak gerekli­dir. Bunun için iyi ve güzel yönleri özenle araştırılmalı ve bunlar örnek gösterilerek kendine güveninin artmasına yar­dım edilmelidir. Oysa çok aile çocuğunun daima kötü taraf­larını görmeye ve bunları söyleyip durmaya pek alışkındır. Biz çocuğun iyi tarafları titizlikle aranmalı, bulunmalı ve bunlar çocuğa söylenmelidir diyoruz. Böylece çocuk hatala­rını daha çabuk düzeltebilecektir. Yetişkin bir insan hatalarının söylenmesinden hoşlanabilir. Tabii bu konuda türlü kompleksleri bulunmuyorsa ve psiko-sosyal ge­lişimleri iyi olabilmişse. Ancak çocuk zaten acizlik kompleksi devresi içerisindedir, bir de yangına körükle gitmek gibi biz ona daima aciz olduğunu yineler durursak, başarısızlık doğal hale gelir.

 

2. Zaafa ve yenilgiye düşmeden, istikrarlı bir şekilde (vazgeçmeden) çocuk daha çok sevilmelidir. Sevgi ilaçtır. Nice düzelmez sanılan çocuklar bu yolla uyum sağlayabilmişlerdir. İnsan ruhunun en büyük gereksiniminin sevgi olduğu bilinmelidir. Sevgi olmadan yapılan işlerin de bir huzur vermediği gözlenebilir.

 

 

3. Sevginin paylaştırılmasında tam bir adalete riayet edilmelidir. Anne-babalar, ev bireyleri, kardeşler arasında, öğretmen sınıfta öğrencileri arasında vd. Ancak belki de hastaya yapılan ihtimam gibi zayıf olana bir miktar tercih yapılabilir ise de bunda da ölçülü ve bilgili olmak lâzımdır. Zayıf çocuk acizliğinden dolayı kendisinin fazla sevgi gördüğünü, eğer aciz (zayıf, hasta, yetersiz vd) olmasa böyle olmayacağı düşüncesine kapılmamalıdır.

 

Böyle olursa iki durum olur.

a) Çocuk bu hali benimser, buna sığınır, bu durumu suistimal edebilir,

b) Acizlik duyguları kökleşir, ken­di kendini düzeltmede yeterli gayreti göstermez veya göste­remez.

 

Aile bu durumu nazik bir şekilde ayarlayarak hasta olana gösterebilecek sevgide bir miktar iltimas, burada da sağlanmalıdır. Çünkü onun bu ihtimama daha çok ihtiyacı vardır.

 

4. Özellikle Erkek çocuğu olmak üzere, enerjisini boşaltabilecek yorucu oyunlara katıla­bilmelidir, ona bu imkan verilmelidir. Erkek çocuğun kız ço­cuklarına nazaran daha çok buna ihtiyacı olması onun bün­yesel durumuyla ilgilidir. Aynı şekilde de kız çocuklarının be­denini eğitici ritmik dans çalışmalarına katılması, annesine ev işlerinde yardım etmesi, açık hava gezintileri ve oyunları benimsemesi yararlı olacaktır. Kendi içine kapanmış kız ço­cukları için bilhassa bu tür sosyal çalışmalar planlanmalıdır.

 

5. Bu dönemde çocukların kaprislerinden başarılı çı­kabilmeleri için onlara kuvvetleriyle orantılı olarak sorumlu­luklar verilmelidir. Eğer bu sorumluluk bir angarya gibi de­ğil, ailenin menfaatine hizmet etmek bakımından şerefli bir amaç için verilirse çocuk bunlardan gurur duyacaktır. Bu sorumluluğu anne-baba ve okulda öğretmen iyi bir şekilde plânlıyabilir.

 

6. Dövülen ve bahtsız olan çocuklar şefkatli olamaz. Bu nedenle çocuğu bahtsız edecek türlü olaylardan ve bilhassa dayaktan kaçınmak lazımdır. Dayak zararlıdır Hele hele çocuğun dövülmesi hiç düşünülmemelidir. Zira dayak kişiliği kemirir. Acizlik duygusu içerisinde olan çocuğu büsbütün aciz yapar. Daha da fenası suçlu tiplerin doğmasına yardım eder. Sonuç şudur: Dayak çocuk için za­rarlıdır.

 

Dövülen çocuk mutsuzluğa itilir. Kişinin psiko-sosyal yapısına etkisi ileriki yıllarda da kendisini gösterir. Evlendi­ğinde eşini döver. Başarılı bir evlilik ilişkileri kurması zorla­şır. Mutluluğu kendisine bağlı olan insanlara karşı psiko-sosyal görevlerini yeterli yapamaz. Bahtsızlık ve şefkatsizlik en büyük tehlikelerden sadece ikisidir.

 

Böyle çocuklar arkadaşlarına cömert görünmek için hırsızlık yapabilirler, hayvanlara eziyet etmekten hoşlanırlar. Sineğin, kelebeğin kanadını yolar, kediyi kuyruğundan ha­vaya kaldırır vd. giderek anti-sosyal, sosyal uyumsuz olur.

 

Bütün bunlar sadece dövülmekle ilgili değildir. Tüm olarak bu belirtiler ikinci bunalım döneminin kötü geçmekte olduğunun delilleridir ki iyi değerlendirilmelidir.

 

İkinci bunalım dönemine ahlâk bunalımı dönemi de denmekte olduğunu özellikle belirtmek lâzımdır. İlkokul 1. sınıf ve bu dönemden bir yaş alt ve bir yaş üst yıllarda gö­ründüğü hatırlanarak, çocuğun bu devresine özen gösteril­melidir. İnsan 7 yaşa kadar inşa edilir sözü de pek mühim­dir 12 yaşından sonra çocuk üzerinde anne baba iyi bir etki­leşim kuramamışlar ise, çocuğuna karşı artık etkisiz kaldığını ve kalmakta olduğunu, çoğu zaman hayret ve büyük bir acı ve hırs içerisinde görür. Çaresizlik içerisinde kalır, yeterli ai­le ve çocuk refahı hizmetleri sağlanamazsa -bilhassa çocuk rehberliği klinikleri- aile ızdıraplarıyla başbaşa kalır, çocuk da keza aynı şekilde yönlendirilemez, çeşitli psiko-sosyal so­runlar türer gider.

 

7. Evde çocuğun ayrı bir odası olamazsa bile bir köşesinin olması sağlanmalıdır. Anahtarla kilitli dolabı olmalıdır. Eğer çocuk kendine göre kıymetli şeylerini saklayacak bir yer bulmazsa, bunları kalbine saklar, kalbini anahtarla sıkıya kilitler ve size kapalı tutar. Bu hâl içedönüklük yapar. Şimdi sormak istiyoruz, acaba çocuğa evde kilitli bir dolap temin edebilecek olup da, bilmeyerek bunu yapmayan anne babalar yok mudur? Pek çoktur. İşte çocuğu yönlendirebilmek böyle küçük küçük kuralların benimsenebilmesi ve yerine getirilmesiyle olmaktadır.

 

8. Bizim çocuğa verdiğimiz (yani anne-babanın ve çoğu diğer sosyal çevre bireylerinin) emirlerle değil de, onun tecrübelerinin verimi olan davranış kurallarıyla gelişmesine olanak tanımak lazımdır. Çocuk davranış kurallarını kendi tecrübeleriyle bulursa başarı çok yüksek olacaktır. Bu fırsat kendisine verilmelidir.

 

9. Anne-baba çocuk üzerinde anne-baba olarak yaptıkları kuvvetli etkiyi ihtiyatlı ve iradeli bir şekilde kullanabil­melidir. Anne-baba ve çocukla ilgili diğer bireyler açık kalpli olmalıdır. Çocuğa karşı, onun kalbine ve çocukça düşünce­lerine girmenin yolunu bulmalıdırlar. Bu durum esasen bunalım döneminde, yararlı sayılabilecek, yardımınızı beklediği zamanda ona yeniden güven verecek, yaşama sevinci duy-masına vesile teşkil edecektir. Çocuğun bakışı ile gülümseyişi güvenini kazanmak şerefine layık olup olmadığımızı bize söyleyecektir. Bu aslında anne-baba için gerçekten bir şereftir.

 

Bu önerilerden sonra şimdi ikinci bunalım dönemiyle ilgili olarak şu son açıklamalarımızı sunabiliriz:

 

Çocuk bu dönemde, üstün insan idealini temsil eden anne ve babasının mükemmel olmadıklarını, herşeyi bilme­diklerini ve herşeyi yapamayacaklarını farketmeye başlar. Bu aslında sosyal gerçeklere doğru atılan bir diğer adımdır. Büyük bir şaşkınlıkla, hatta zihin bozukluklarının kaynağını teşkil eden gerçek bir iç ızdırabıyla anne ve babasının birbir­leriyle yaptıkları kavgaları keşfeder. Çocukların da adeta önüne geçilmez bir şekilde derin ahlâk ve psiko-sosyal bo­zukluklar yaratan geçimsiz ailelere acımak lâzımdır. Sosyal benliğini keşfetmeye çalışan çocuk için bu tamiri pek güç olabilecek bir durumdur. Çocuk toplumun geleceği yönün­den mühim bir varlıktır. Böyle durumda çocukların savunulabilmesi için çocukların anne ve babaları aleyhine, kamu avukatları kanalıyla dava açılması lüzumu düşünülmüştür. Çocuk suçları mahkemesi kanunlarında ülkemizde de çocu­ğun hakları artık daha belirgin bir şekilde korunma yolunda bulunulmaktadır. Anne-baba çocuğun önemli gelişim evrelerinde olduğunu bilerek pek zorunlu olmadıkça geçim sorun­larıyla ilgili olarak çocuklarının yanında olay çıkarmamaya azami özeni göstermelidirler. Görüldüğü gibi çocuk bundan pek çok etkilenmektedir. Bunun zararını başta çocuk, sonra aile, sonra da giderek toplum, insanlık çekecektir. Bu du­rumda ne olur:

 

1- Çocuk anne ve babasına olan güvenini kaybeder,

 

2- Kendi içine kapanır,

 

3- Bu hâl onda yalancılığı doğurabilir. Gerçeği sevme­diği için olması istediğini olmuş gibi ifade eder.

 

Bu denli yalancılık bundan önceki dönemde görün­mez. Zira çocuk o dönemde çocuğun anne ve babasının herşeyi bildiğine inanır yalan söylerse farkedileceğini zanne­der. Örneğin gözlerinden yalan söylediğini anne ve babası­nın anlayacağını umar. Oysa daha 7 yaş bunalım döneminde anne-baba figürü onun gözünde yıkılırsa rahatlıkla gerçek­ten yalan söyleyebilir.

Prof.Dr.Kemal Çakmaklı

 

Bugün 2 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!
SüperTeklif'e üye ol, sen de kazan!
Zirve100 En iyi
Zirve100 Site istatistikleri
Zirve100 En iyi

YASAL UYARI : Bu sitede yer alan yazıların tümü, bilgi edinmek isteyen ziyaretçiler için hazırlanmıştır. Bu bilgiler, hiç bir zaman hastalık ve diğer sorunlara yönelik teşhis ve tedavi amaçlı olarak kullanılmamalıdır. Site içeriği başkaları tarafından doğru ve geçerli bulunmayabilir. Sitede yer alan yazı ve resimlerin kopyalanması, her türlü kullanımı ve bilgilerin uygulanması sonucu doğan hukuki, ahlaki, mesleki, sağlık ve yaşamsal sorunlar sadece bu eylemi gerçekleştiren kişilerin sorumluluğundadır. Bunlardan dolayı ortaya çıkabilecek hiç bir sorundan sitemiz sorumlu kılınamaz.

Reklamı Kapat
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol